ÇEVRENİN SANATÇI YARATICILIĞINA ETKİLERİ VE SANAT EĞİTİMİ

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN

http://www.akademikbakis.org

Nazan DÜZ

nazanduz@gmail.com    nazanduz@mynet.com

Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü,
Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı, İzmir-Türkiye

ÖZET

Toplumsal bir varlık olarak tarih öncesi dönemlerden beri önce küçük guruplar sonra
örgütlenen ve büyüyen çeşitli topluluklar içinde varlığını sürdüren insan, çevresini saran öznel
ya da nesnel gerçeklikle değerlendirilir. Bu topluluklar içinden çıkan sanatçılar da bu
toplumsal çevrede ve bu çevrenin kendine özgü yaşam ve düşünce tarzı içinde yetişir.
Sanatçının yaratıcılığının gelişimindeki en önemli etken çevresidir. Çünkü yaratıcılık
doğuştan gelir ve çevreden etkilendiği oranda gelişir. Her sanatçı yaratıcılığının boyutları
doğrultusunda bu edimleri sanatsal üretimine yansıtır. Toplumsal değerleri yükseltecek, daha
gelişmiş ve ileri düzeyde bir yaşam kalitesi sağlayacak, çağımız insanını yabancılaşma
tehlikesinden koruyacak en etkin yol sanatsal üretim ve tüketimdeki nitelik ve kalitedir.
Sanatsal üretim de tüketim de gelişmiş bir sanat eğitimini gerektirmektedir.

Anahtar Kelimeler: Sanat, çevre, sanatçı, yaratıcılık, sanat eğitimi

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

THE INFLUENCE OF ENVIRONMENT TO ARTIST'S CREATIVITY
AND
ART EDUCATION

Nazan DUZ

nazanduz@gmail.com    nazanduz@mynet.com

Dokuz Eylul University, Buca Education Faculty, Faculty of Fine Arts Education,
Department of Painting, Izmir-Turkey

SUMMARY

The human, as a social creature by nature with his/her existince firstly in small
communities afterwards various organized and growing societies, has been evaluated by
subjective and objective reality around. The artists that come from such societies grow up in a
social environment and with the societies' style of living and thought. The main factor to an
artist's creative improvement is the environment. Because some people may be born with a
talent and in a good environment can be much improved. Every artist reflects that
performance on his/her artistic production according to their creative dimensions. The most
effective way that enhances social values, provides more developed and advanced quality of
life and at the same time protects people's culture from alienation is what judges an artistic
production. An improved education system will automatically improve artistic production and
consumption.

Key Words: Art, environment, artist, creativity, art education
GİRİŞ

İnsan doğumundan itibaren yaratıcılığını etkileyecek ve geliştirecek dış koşullarla
karşı karşıyadır. Yaratıcı birey doğal ve toplumsal koşullar olmak üzere bu iki temel sorunun
etkisi altındadır. Varlığını sürdürmek için ya doğal koşullara kendi yapısını uydurmaya
çalışır, ya da gerektiği zaman kendisi dış koşullara uyum sağlar. İnsan yaratıcılığı sayesinde

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

dünyanın değişik yerlerinde farklı coğrafya ve kültür yapıları içinde yaşamayı başarmış, bunu
başaramayan ırklar, göç etmek ya da yok olmak zorunda kalmıştır.

Yaratıcılık Kırışoğlu’na göre (2005: 167) bilim alanında; akıl yürütme, buluş yapma
ve sorun çözme, sanatta da estetik öğeler içeren özgün bir bütünlük yaratmaktır. Yaratıcılığın
çevresel şartlara uyum sağlama doğrultusunda gelişmesinde, insanın ilk aletini yapması, aynı
zamanda ilk soyutlama edimi olarak kabul edilir. Çünkü ilk alet, örneğin balta, taş ve sopanın
soyutlanarak bir başka araç haline dönüşmesidir. İnsan doğa karşısında en çaresiz varlıktır ve
hayatını devam ettirmesi alet yapmasına bağlıdır. Çünkü kendini dış koşullara karşı
koruyacak ne pençesi ne de kürkü vardır. Bu nedenle alet yapmak için aklını ve ellerini
kullanmayı öğrenmiştir. Böylece ilk yaratıcılığını gerçekleştirmiştir.

Kendi çevresi içinde yaşayan sanatçı, insan zihninin en derin tabakalarında yer alan,
kendine özgü içgüdüsel yaşamı eşsiz yeteneğin ona verdiği güçle maddeye dökebilen kişidir
(Ersoy, 2002: 9). Sanatçı yaratıcı birey olarak içinde yaşadıkları toplumsal yapının
değerleriyle çatışma ya da uyum içinde olsa da sıradan bir natüralist-realist çizgiyi sürdürmüş
olsa da kendi toplumunun yargılarını veren yapıtlar üretir (Karayağmurlar, 1990: 158).
Bilincinde iç dünyasına ilişkin bir çelişkiyi ortaya çıkararak onu bir sanat yapıtı içinde çözer
(Thomson, 1987: 118). İlgi kurduğu nesneleri algılayan, yorumlayan ve nesneleri bu yolla
tam olarak kavrayabilen özel yeteneklere sahip olan sanatçı, kavradıklarını, yaratıcı gücünü
kullanarak çizgi, boya, üç boyutlu nesne, ses veya sözcüklerle ifade eder.

1. Çevre ve Yaratıcılık İlişkisi

Çevresel etkilerin yaratıcılığı nasıl etkilediği bağlamında insanlık tarihinde kısa bir
gezintiye çıkacak olursak; Freud Totem ve Tabu’da (1996: 85,110,112) insanın gelişimini üç
ana başlık altında toplar 1- Animistik Evre 2- Dini Dönem ve 3- Psikolojik Dönem.

Animizm entelektüel bir sistemdir. Dünyayı belirli bir noktadan geniş bir bütün
halinde kavramayı mümkün kılar. Yazarlar, insanlığın çağlar boyunca ardı ardına bu üç büyük
entelektüel sistemin, üç büyük dünya görüşünü tanıdığını bunlardan en mantıklı ve en tam

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

olanının, dünyanın özünü hiçbir şey karanlıkta kalmayacak şekilde açıklayan animizm
olduğunu söylerler. Mitosların bile bu döneme dayandığı söylenmektedir. İlkel insanlar
ruhların varlığından korktuklarından, ruhu kendilerinden uzak tutmak ve kovmak için birçok
seremonilere başvurmuşlardır. Ruhların uyanmamaları için ellerinden geleni yapmışlar, hatta
kendi adlarını ya da ölünün adını değiştirmişlerdir. Ruh kendilerini tanımasın diye vücutlarını
boyayarak ya da maskeler takarak farklı kılıklara bürünmüşlerdir. Doğadan beklentileri;
örneğin yağmurun yağması, toprağın bereketlenmesi gibi fenomenlerin yanında
düşmanlarından ve tehlikelerden korunmak, düşmanlarına zarar vermek için büyüler
yapmışlardır. En çok kullanılan büyü prosedürlerinden biri düşmanın herhangi bir maddeden
tasvirlerini yaparak onun herhangi bir uzvunu sakatlayarak, yaralayarak düşmanın da aynı
kısmının hastalanmasını beklemekti. Bu tekniği, tanrıları düşmanın şerrinden korumak için de
yaparlardı.

Animistik evre, insanın doğada korktuğu her şeye ruhlar yüklediği dönemdir.
Animistik evrede insan, şimşek, gök gürültüsü, fırtına gibi korktuğu her şeye bir ruh yükler ve
onları tanrılaştırarak tapardı. Bu evrede kabile büyücüleri ilk sanatçılar olarak karşımıza
çıkarlar. Çünkü yağmur dansı yaparken yeni dans figürleri icat eder ya da yeni korkunç
maskeler yaparlar. Bunları yapmak kabile büyücülerinin işi olup, büyücü hem doktor, hem
sanatçı, hem iyi bir dansçı olmak zorundadır.

Doğadaki vahşi ve yırtıcı hayvanlardan korktukları için, özellikle mağara duvarlarına
onların resimlerini yaparak bir ölçüde ezikliklerini ve zayıflıklarını bastırmışlardır. Bitkiler
onlara çok karmaşık gelmiş, algıları doğrultusunda onları basite indirgemişlerdir. O dönemler
sanatın ne olduğu tasavvur edilemediği için insanlar doğa karşısındaki güçsüzlüklerini,
doğaya karşı olan şaşkınlıklarını ve hayranlıklarını primitif yollarla dile getirmişlerdir.

Dini dönem ise yaratıcılık için en zengin dışlaşmaların ortaya çıktığı dönemdir.
Çünkü özellikle Yunan ve Mısır sanatında öteki dünya inancı ve çok sayıda tanrının olması
heykel ve resim sanatının gelişmesine katkıda bulunmuştur. Mısır sanatında göklere uzanan
piramitler ve piramitlerin içine yapılan resimler, Yunan sanatında ise çok sayıda tanrı ve
onlara tapmak için yapılan heykeller yaratıcılığın ve sanatın din adına kullanılmasının
örnekleridir.

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

3000 yıl hüküm süren Mısır İmparatorluğu (Sanat Tarihi Ansiklopedisi, Cilt 1, 1983:
48-49) bugün bile tam olarak şifreleri çözülemeyen ihtişamlı piramitleri, mezarları,
kabartmaları, heykelleri ve freskleri ile döneminde sanatı en yüksek seviyeye çıkarmıştır.
Firavun tahta çıkar çıkmaz ilk iş olarak mezarının yerini saptar. Burası aynı zamanda bir
tapınaktır da, çünkü ölülere saygı Mısır dininin en önemli öğelerinden biridir. Bu yer
çoğunlukla Nil’in batı kıyısında seçilir, çünkü güneşin battığı yön olan batı, Mısırlılar için
ölümün yönüdür.

Mısırlılar, öldükten sonra cesedin iyi korunduğu takdirde, insanın başka bir dünyada
yaşamaya devam ettiğine inanmışlar, Keops, Kefren ve Mikerinos gibi krallara devasa
büyüklükte kral mezarları olan piramitleri inşa etmişlerdir. Tanrıları Ra için yaptıkları büyük
tapınakların içlerini renkli kabartmalar ve fresklerle süsleyerek, sütunlar üzerinde daha çok
hurma ağaçları ve papirüs demetlerini üsluplaştırarak tanrıya olan bağlılıklarını
göstermişlerdir.

Umberto Eco (1999: 33) dini dönemin resim sanatı hakkında şu yorumu alıntılar:

Dönemin duyarlılığını yansıtan... ansiklopedist Autun’lu Honorius resmin
üç amacının olduğunu söyler: Öncelikle resim ‘Tannnın evini güzelleştirmeye’;
ikincisi, azizlerin yaşamlarını anımsatmaya ve son olarak, resim ‘dindışı kesimin
edebiyatı olduğundan’ eğitim görmemişlerin zevk almasına yarar.

Klasik dönemde inanılmaz bir denge, büyük bir yetenek, biçim ve içerik arasında bir
uyum, sanatı doruk noktasına çıkarmış olan gerçek bir buluş ve yaratma gücü görürüz. Yunan
sanatında insanın yüceltilmesi ortaya çıkar. İnsan aklına dayanan, insanın dünya ile
hesaplaşması, ona egemen olmak istemesi, ayrıca kendi iç dünyasını tanıma ve kendi kendini
bulma çabası vardır. Sanatta, denge, uyum, düzen, oran, ölçü gibi kavramlar üzerinde durulur.
Doğada korkuyu tanımaz, hükümdarları tanrılaştırmazlar. İnsana, yaşamın güzelliğini ve
sevincini anlatmaya hizmet ederler. Özgür bir toplumda tanrılar, ölümlü insanlar arasında,
insan gibi yaşar ve insan görünümündedir. Bu insan görünümündeki tanrı heykellerini
mükemmel vücut ölçülerinde yapmış, sütunlarını Dor, İyon ve Korint nizamlarında yaparak
tapınaklara koymuşlardır.

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

Hollanda Flaman sanat çevresinde yetişen Jan Van Eyck’ın yağlıboya tekniğini
bulması ve geliştirmesi Avrupa’ya yayılan bir devrim niteliği taşır (Tansuğ, 1988: 82). Artık
yağlı boya tuvaller, freskler gibi duvara sabit yerinde durmuyor, istenen yere taşınabiliyor,
dönemin zevkine göre yerlerine başkaları koyulabiliyordu. Bu da sanatçıların kapalı
mekânlardan çıkıp doğayla baş başa kalmalarına neden olmuştur.

Konuların dinsel kitaplardan alınması, dinsel kitapların resimlenmesi de tarih
boyunca yaygındır. Matbaanın icadı, resim sanatını dinsel kitap hikâyelerine bağlı kalmaktan
kurtarmış, ancak tasvir ve grafik sanatlarının gerilemesine neden olmuştur. Hatta matbaa ile
ileriki dönemlerde, 18. yüzyılda Türk hat sanatı eski değerini yitirmiştir.

Avrupa’nın Yeniden Doğuşu olarak adlandırılan Rönesans da sanatın zirvesi
yaşanmış, kiliseler, saraylar, katedraller vb. kusursuz güzellikte inşa edilmiştir. Özellikle
resim sanatı dini baskı altında kalmıştır. Sanatçılar sipariş üzerine dini resimler yapmak
zorunda olup zaman zaman özgür olmaya çalışsalar da yönetim tarafından ancak isteklere
boyun eğmişlerdir.

Leonardo da Vinci 25 Nisan 1483 günü Milano Meryem Ana Cemiyeti ile arkasında
kayalıklar olan bir Meryem Ana resmi siparişi için bir sözleşme imzalamıştır. Bu resmin nasıl
olacağı siparişi veren cemiyet tarafından ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Fakat Leonardo resmi
verilen siparişten biraz farklı yapınca cemiyet parasını ödememiş ve ikinci bir resim
yapmasını istemiştir. Bu nedenle Leonardo’nun kayalıklarda Meryem isimli, iki tablosu
bulunmaktadır. Leonardo’nun yaptığı resme çerçeve yapan usta, tahta oyma bir çerçeve
yaparak Leonardo’dan daha fazla para almıştır (Shiner, 2004).

Kuzey resmi, ifadeci nitelikleri ve eski barbar kütlelere dayanan mistisizmi ile
toplumsal morali kendi yönünde desteklemek bakımından grafik sanatların gelişmesine
ihtiyaç duyuyor, Grünewald, Dürer, Cranach, Bosch, Bruegel gibi sanatçılarda görüldüğü
gibi, dinsel görüşün içine düşsel fanteziler, korkulu inançlar, dehşet verici bir gerçek ötesinin
tasarımları doluyordu. Güneyde güzel madonnalar önem taşırken kuzeyli insanlar ürkütücü
fantastik sahnelerden hoşlanıyordu (Tansuğ, 1988: 88). Bu noktada iklime bağlı olarak hava
şartlarının sanatçı ve halk üzerindeki etkileri kayda değerdir. Sıcak ülkelerde yaşayan

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

insanların renk tercihleri ile soğuk ülke insanlarının renk tercihleri birbirinden farklıdır.
Kullanılan plastik ifade öğelerinin bile sertliği ve yumuşaklığı değişmektedir.

Psikolojik dönem ise artık sanatçının dinin etkilerinden sıyrıldığı ve kendi iç
dünyasını yansıtması için özgür olduğu dönemdir. Bu dönemde sanatçı artık baskı altında
değildir, fakat özellikle çevre şartlarından savaşlardan v.b. etkilenir, bu duygularını dışa
vurmak için sanatını kullanır. Örneğin Fransız ihtilali sonrası ortaya çıkan düşünceler
sanatçıları çok etkilemişti ve Romantizm akımının ortaya çıkmasına aracı olmuştu. İspanyol
iç savaşı ise Picasso’nun Guernica'yı yapmasını sağlamıştı. Delacroix Sakız Adası Katliamını
canlandırmış, ayrıca Goya da savaştan çok etkilenerek Kurşuna Dizilenler gibi savaş
sahnelerini anlatan resimler yapmıştı.

Konuya sosyolojik bir duyarlılıkla yaklaşacak olursak, ekonomik nedenlerden dolayı
aynı tarihlerde, farklı toplulukların, farklı siyasal, sosyal yapıları yüzünden ayrı ayrı kültürlere
sahip olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz bu durum sanatçıların yaratıcılıklarını olumlu, olumsuz
yönde etkilemiştir. İdare şekilleri, kültürden kültüre aktarılan, değişken yapılar gösterebilen
gelenek ve görenekler ve en önemlisi dini inançlar akımların, ekollerin doğmasına neden
olmuştur. Sanatçılar toplumsal koşulların etkisiyle, toplumsal olaylara katılmış, ya da
uzaklaşmışlardır.

Günümüzde ise sanatçılar tamamen psikolojilerine göre, özgürce eser vermektedirler.
Ancak yine de düşüncelerini istedikleri gibi dışa vururken bir takım zorunluluklarla karşı
karşıyadırlar. Doğuştan getirdiği yetileri yanında, yapıtlarına öz ve biçim yetkinliği
kazandırmak zorundadırlar. Hangi alanda çalışırsa çalışsın bütün dahi yaratıcıların başarıları
yalnızca yetenekleri ile açıklanamaz. Sanatçının felsefesi, dünya görüşü, gerçekliği kavrayışı,
yaşam biçiminin düşünsel yanı ve elindeki elemanlara yeni değerler kazandırması gibi
özelliklerinin de olması gerekir. Örneğin içinde yaşanılan çevre, en küçük birim olarak
aileden başlanırsa, ailenin de yaratıcılığa etkileri yadsınamayacak kadar büyüktür. Çünkü
sanatçı bireyin doğduğu, büyüdüğü yer aile ortamıdır. Ailesinde gördüğü her şey kendisini
oluşturan yapı taşlarından biri olacaktır.

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

2. Çevrenin Sanatsal Yaratıcılığa Etkileri

Herkes yaratıcı olabilir. Günlük ev ya da iş yaşantısında yapılan ufak yenilikler de
yaratıcılıktır. Fakat sanatsal yaratıcılıkta çevre etkilerine göre iki tutumdan bahsedilebilir: 1-
Yapıcı yaratıcılık 2- Yıkıcı yaratıcılık.

Bir kişinin yaratıcı olması için genellikle yetenekli olması, belli bir düzeyde zeka
seviyesine sahip olması, duygusal zekasının yüksek olması ve genellikle çocuklukta yaşanmış
ve iz bırakmış bir travma geçirmesi genel olarak sayılabilir. Fakat bu saydıklarımıza ek olarak
bireyi yapıcı veya yıkıcı yaratıcılığa sevk edebilecek bir madde daha vardır ki, bu da
çevresinde örnek alınacak bir bireydir. Kişinin örnek aldığı birey, onun yaratıcılığını yapıcı
veya yıkıcı şekilde kullanmaya sevk eder. Yıkıcı yaratıcılık çok yeni bir yöntem bulup soygun
yapmak, yapıcı yaratıcılık ise insanlığın yararına yapılan tüm yaratıcı tavırlar olarak
değerlendirilebilir.

Örneğin Van Gogh’un çıldırıya kapılması, Gaugin içe kapanık (schizoid) görüntüsü,
Poe alkolikliği ve Virginia Woolf ciddi bir ruhsal çöküntü içinde olması (May, 1998: 61). Bu
açıdan bakıldığında sanatçıların bazen de psikolojik sorunları olduğu görülüyor. Yaratıcı
birey: “Diğer kişileri etkileme gücüne sahiptir. Bu nitelikleri; açık-seçik düşünebilmesi, geniş
ilgileri, çok yönlülüğü, uyanıklık ve çekiciliği olmakla birlikte karamsar ve kendini
savunmaya geçme özelliklerini de taşıyabilmektedir” Halıçınarlı (1998: 104-106). Fakat
onları eser vermeye iten sebebi çevrelerine bağlayabiliriz. Yaratıcı birey farklıdır ve farklılık,
farklı düşünce her zaman ilk başta tepki ile karşılanır. Yaratıcı bireylerin doğru
yönlendirilmeleri her zaman toplumların kültür ve medeniyet seviyelerini yükseltecek bir
unsurdur.

Çevrenin, sanatçı yaratıcılığını etkileyen en büyük faktörlerinden biri de dildir. Her
toplumun bireylerinin kendi arasında iletişimi sağlayacak bir dili vardır. “Dillerin işleyiş ve
sözcük zenginliği o dili kullanan toplumların dış gerçeklikle ve birbirleriyle kurdukları
ilişkinin niteliği ile ilgilidir. Geçmiş kültür mirasının iletimi de kuşkusuz önemli bir etkendir”
(Karayağmurlar, 1990: 162). Uzun tarihi geçmişe sahip olan toplumlarda çevrenin katkısıyla
gelişmiş olan dil gelecek yıllara da geçmişini götürecektir. Doğanın insana yaşattığı acı,

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

keder, sevinç, beğeni, haz, coşku pek çok sanat yapıtının dilinin, söyleminin oluşmasına
zemin hazırlamıştır.

Toplumların evrimleşmesi toplum yapısında değişikliklere neden olmuş bu da
yaratıcılığa karşı olan tavırla ondan beklenilenlerin niteliğinde değişmelere yol açmıştır. Van
Gogh hastaneye yattığında çevresinden resim yapması için malzeme v.b. yardımı gördü, A.
Rimbaud lisede öğretmeninden destek ve yardım gördü. Çoğunun örnek almaları için
çevrelerinde kendilerine yardımcı ve yönlendirici kişiler vardı.

Worringer Soyutlama ve Özdeşleyim’de (1985: 110) coğrafi koşulların da sanat
üzerine etkilerinden bahseder. Örneğin kuzey insanının, doğa şartlarının sertliği karşısında
ona karşı hiç bir güven duygusu besleyemeyen yapısının Hıristiyanlık karşısında fazla
direnememesi üzerinde durur ve doğa karşısında huzursuzluk duyan insanların tamamen
inorganik bir yapıya sahip olan örgü ve hayvan süslemelerinde kendini bulduğunu savunur.
Çünkü “Ortaya çıkan bütün sanat yaratımları, üretildikleri kültürün, bilinçli ya da bilinçsiz
sözcülüğünü yapan sanatçının kişiliğine, öznelliğine sinmiş değerleri verir” (Karayağmurlar,
1990: 158).

3. Yaratıcılık ve Sanat Eğitimi

Yaratıcılık bireye aileden gelir. Aile, bizi etkileyen ilk faktördür. Genetik kalıtım,
ailenin tutumu, çocuğa davranışları, anne babanın toplumsal yaşamda üstlendiği rol çocukları
büyük ölçüde etkiler. Aile yaratıcılığın gelişmesinde önemli rol oynar. Çocuğa karşı
demokratik bir tavır ona karar verebilme yetisi kazandırır ve yaratıcılığını etkiler. Tabi burada
yaratıcılığı sadece sanat anlamında almamak gerekir. İnsanın yaratıcılığını etkileyen faktörler
aileden okula, içinde bulunulan toplumda çok geniş bir yelpazeyi oluşturur.

Yaratıcılığı etkileyen bir diğer çevresel faktör de eğitimdir. İnsan eğitim sayesinde
her kuşakta ateşi yeniden bulmak zorunda kalmaz. Bildiklerine yenilerini ekleyerek kendini
geliştirir. Yaratıcılık da birikimle gelişir. Bu nedenle eğitimin yaratıcılık üzerine etkileri
büyüktür. “Öğrencilerde yaratıcılığın geliştirilmesi önemlidir; çünkü eğitimin önemli

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

toplumsal sorumluluklarından ve işlevlerinden birisi de bireylerde ülke sorunlarını algılama,
anlama, değerlendirme ve çözme potansiyellerini geliştirmektir” (Saban, 2004: 119). Eğitim
de sanat gibi toplumlara göre farklılık gösterir. Her toplum kendi görüşüne uygun bireyler
yetiştirir. Resim ve müzik gibi dersler aileler tarafından çoğunlukla gereksiz ve zaman kaybı
dersler olarak görülür. Fakat ailelere ve geleceğin bireylerine aktaramadığımız nokta, sanırım
resim dersinin amacının, sanatçı veya ressam yetiştirmek olmadığı, bireylere estetik beğeni ve
yaratıcılıklarını yönlendirebilecek bir yol gösterici olduğu noktasıdır. Her birey farklı algı
eşiklerine sahiptir ve yetiştikleri ortam nedeniyle bireysel farklılıklar gösterirler. Bu nedenle
resim derslerinin asıl amacı bireylerin algı eşiklerini ve estetik beğeni seviyelerini yükseltmek
olmalıdır.

Sanat eğitimi bilinçli ve dikkatlice ele alınmalıdır ancak bu sayede toplumlar
ilerleme şansına sahip olurlar. Sanat her ne kadar bireysel bir tepki olarak ortaya çıksa da
sonuçta aile, toplum, ülke, kültür her açıdan yaratıcı bireyi etkilemektedir. Sanatçı, yaşamı bir
açıdan uzaktan irdeleyerek kendi dünyasında kendi dili ile dış dünyayı yorumlamaktadır.
Sonuçta toplumsal olaylardan ve çevreden sanatı ayırmakla, sanat akımlarının birçok sanatçı
tarafından birbirinden farklı yerlerde farklı şekillerde kendini göstermesini açıklamakta eksik
bir yorum yapmış oluruz.

Çoklu Zekâ Kuramını ortaya atan H. Gardner insanda toplam 7 çeşit zekâ olduğunu,
her bireyde bu zekâların farklı düzeylerde olduğunu ve bu zekâları geliştirmede öğretmenin
aktif rol oynadığını savunur. Her bireyde ilgi, merak ve yeteneğe göre bu zekâlardan birinin
veya birkaçının üstün olduğunu ve bireyin üstün olduğu zekâ türünde geliştirilebileceğini
söyler. Ancak İnci San, Sanat ve Eğitimde (2003) Gardner’in bu görüşünü, çevre ve kültüre
sırt çevirmek olarak yorumlar.

Sanatı yaratan emekte mutlaka bir düşünce vardır. Sanat salt insanı değil, doğayı ve
toplumu da anlatır. Sanatın estetik özünü toplumsal olaylar, insanların toplumla olan çok
yönlü ilişkileri oluşturur. Estetik yaratımda iki önemli faktör vardır. Bunlardan biri, sanatçının
arzuları, tutkuları ve özlemleri diğeri ise toplumun istekleridir. Sanatçı yapıtını topluma kabul
ettirebilirse tam doyum elde edebilir. Ancak toplumun düzeyi çok önemlidir. Sıradan bir
toplum ile ileri düzeydeki bir toplumun yapıt karşısındaki yargısı mutlaka farklı olacaktır. Bir

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

yapıtın kabul edilmesinde onun zevk alınacak bir şey, ya da yararlı bir nesne olması gibi
özellikler aranır. Çünkü her dönemin kendi gereksinmeleri ve bakış açıları göz önüne alınırsa
böyle bir ortamda doğan sanatı, yaratan sanatçı, yaratımında toplumun beğeni ve ilgi düzeyine
uygun bir üslup doğurmuş olur.

Üstündağ’ın Yaratıcılığa Yolculuk (2003: 2) da ele aldığı bir tanımla çevresel
nedenlerin sanatçının yaratıcı davranışları üzerinde ne kadar etkili olduğunu görebiliriz.
Yaratıcılık:

... varolan kalıpları kırma, başkalarının yaşantılarına açık olma,
alışılmışların dışına çıkma, bilinmeyenlere doğru bir adım atma, empoze edilmiş
düşünce çizgisini kırma ve yeni bir düşünce çizgisi ortaya koyma, belli bir problem
için değişik alternatif çözümler getirme, başkalarının izlediği yoldan çıkma, başka
şeylere yol açan yeni bir şey bulma, yeni bir ilişki kurma, yeni bir düşünce ortaya
koyma, . dır.

Bu bağlamda bakıldığında, sanatsal yaratıcılıkta, yaratıcı birey yani sanatçının
yaşadığı her dönem ve toplumda, yapıtlarını yaratırken ne kadar özgür olduğu, nelere karşı
çıktığı, nelere boyun eğdiği, neleri savunduğu, nelere inandığı, nelere sığındığı gibi pek çok
faktörün tek tek ele alınması gerekir.

E. Fischer Sanatın Gerekliliği’nde (2003: 153-154) Orta Çağ insanlarının çok üstün
yapıtların yanı sıra sıradan bir takım resimlerde yaptıklarını ve bunların çocuk resimleriyle
inanılmaz benzerlikler taşıdığını söyler:

Bunlar arasında beceriksiz karalamalar, apaçık acemiliklerin yanında, dış
dünyadaki biçimleri anlamakta, hayvanları ve nesneleri çizmekte tarihöncesi sanatı
hatırlatan şaşırtıcı bir sezgi ve üstün bir ustalıkla karşılaşırız. Bu çocuk beyninin
daha yepyeni olmasının, her izlenimin toplumsal karmaşıklıkların ve geleneklerin
bilinciyle bozulmadan algılanmasının bir sonucu olabilir.

Çocukların yaratıcılıkları ve kendine güvenleri ancak eğitim sürecinde geliştirilebilir.
Eğitim en geniş anlamıyla kişinin toplum değerlerine ve toplumsal yaşama uyumu olarak
tanımlanabilir. Eğitim, bireylerin yaşam içindeki yerlerini almaları için davranışlarında
istendik değişme meydana getirme sürecidir. Eğitime çocuk yaşta başlanır, hatta birey

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

dünyaya gelir gelmez bir eğitim süreci içine girmiş olur. Freud’un (2001: 106) yorumuyla
çocuğun ruhunda yaşayan ve oyunları yöneten tek isteği büyük insan olmak, erişkin insan
aşamasına ulaşmaktır. Çocuk hep büyük insan olma oyunları oynar, oyunlarında büyüklere
ilişkin bilip öğrendiklerine öykünür. Bu oyun sürecinde küçük yaşlarda verilen metotlu bir
eğitimle çok donanımlı bireyler yetiştirmek mümkündür.

Bilimsel eğitimin yanında sanatsal eğitimin gerçekleştirilmesi bireyin, zihinsel
yetilerinin, düşüncenin, zekânın gelişmesine neden olmuştur. Sanat eğitiminde sezgi kadar
algı da önemlidir. Algı, daha iyi görmek, çok iyi ayrımsamalar yapmak ve nesneler arasında
bağlar kurmak yeteneğidir. Bir ayırt etme olayıdır. Sanat eğitimi ise zekâya dayalı duyuların
ve sezgilerin eğitimidir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Evrendeki soyut somut her şey; uzay, gezegenler, atmosfer, iklim, coğrafya, köyler,
kasabalar, şehirler, metropoller, sosyal, kültürel, ekonomik, ahlaki değerler ve aile
insanoğlunun çevresini oluşturur. İnsan varlığından itibaren sosyal bir varlık olmuş kendini
zamanın gerek ilkel gerekse en modern hallerine adapte etmeyi başarmıştır. Gereken
ihtiyaçlarını yaratıcılığını kullanarak hep doğadan karşılamayı bilmiştir. Korku, cesaret, öfke,
sevgi, inanç, adalet, utanma duyguları ile yaratıcılıklarını geliştirerek estetik değer taşıyan
sanat yapıtlarını ortaya koymuş böylece insani değer yargılarını yüceltmişlerdir. Bu yaratıcı
edimlerle daha modern, daha ileri teknolojiye sahip topluluklar oluşmuş ve daha iyiye daha
ideale ulaşma eğilimleri hep süregelmiştir.

Günümüz insanının varlığını devam ettirme mücadelesi öncelikle içinde bulunduğu
zamanı iyi değerlendirmesi, var olanların değerini kavrayabilmesi, aşınan içi boşalan,
kaybedilen unsurların nedenini sorgulayabilmesine bağlıdır. May (1998) “Var olmanın ilkesi
yaratıcılıktan geçer. Yoksa bir başkasının gölgesinde yaşamak mahkûmiyeti başlar” der.
“Plastik sanatlar, duyulur dünyayı tüm zenginliği ve çeşitliliği içinde görmemizi sağlar”
(Cassirer, 1997: 198). İşitsel sanatlar da dünyayı tüm zenginliği ve çeşitliliği içinde
duymamızı sağlar. Yaratıcı edime sahip sanatçı etrafında oluşan olaylara duyarsız kalamaz.

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

Yetiştiği aile, ortam ya da topluluk onun sanatsal söylemini etkiler. Sanatçının dış dünyasında
yaşanan her şey iç dünyasından gelen dürtülerle, algılama ve kavrama yetileriyle beslenerek
kendi yaratıcılığıyla bütünleşir. Nesnel gerçeklerle girdiği öznel etkileşimde sesini
duyurabileceği ifade araçlarını seçer ve tüm insanlığa seslenir.

Yaratıcılık eğitimin temelinde yer alır. Bireyin akılsal ve duygusal özellikleri ilgi
alanları doğrultusunda eğitilirse her alanda daha kişilikli, daha kararlı, etrafına daha geniş
açıyla bakabilen, eleştirebilen, sorunlara daha çabuk, net ve yaratıcı çözümler bulabilen
bireyler yetişmiş olur. Böylece sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda daha yüksek
bir yaşam kalitesine ulaşılmış olur. Sanat eğitimi duygusal zekâsı yüksek, sezgileri güçlü
bireyler için en ideal olanıdır. Sanatta yaratıcılık “.estetik öğeler içeren özgün bir bütünlük
yaratmaktır” (Kırışoğlu, 2005: 167). Gün geçtikçe yitirdiğimiz değerleri algılamaya
duyumsamaya bile cesaret edemiyoruz. Çünkü hızlı akan yaşam insanı kaosa sürükleyip
duyarsızlığa itiyor ve kendini akıntıya bırakmasına neden oluyor. Aynı zamanda yüzyıllardır
insanlığın emek verdiği değerleri de beraberinde götürüyor. Yaratıcılık tanım değiştiriyor.
Neden? Niçin? Diye sorduğumuz sorular yerini her şeyi kabullenmeye bırakıyor. Bu gerilimli
ortamda sanatçı yaratımlarıyla yaratıcılığa önem verirse ve bireysel farklılıkları ayırt ederek
şekillendireceği bir eğitimi uygulamaya koyarsa gelecek için gerçekten çok takdire değer bir
eylemde bulunmuş olur.

Yaratıcılık zihinsel yetileri geliştirdiği için böyle bir yaratıcı eğitimle yaratıcı
düşünme yeteneği geliştirilmiş olur. Yaratıcılıkta birey kadar çevresi de önemlidir. Her alanı
kapsayan yaratıcılık eğitimde de ön planda olmalıdır. Yaratıcılığı geliştiren sanat eğitimi
bireyi çevresel etkiye karşı bir tepki vermesi doğrultusunda bilinçlendirir. Bu da toplumları
ikinci veya üçüncü dünya ülkeleri olma durumundan daha duyarlı, daha gelişmiş, bilinçli,
kararlı, kendine güvenen, soru soran, bir değil birçok çözüm yolu üretebilen, orjinali arayan
toplumlar konumuna getirir.

Tarihsel süreç içinde sanatın ve buna bağlı olarak yaratıcılığın, her zaman toplumsal
ve kültürel yapı ile birlikte yol aldığını görüyoruz. Doğa koşulları, iklim, dini inançlar,
ekonomi, teknoloji ve daha dar kapsamda içinde bulunulan aile bile çevre olarak sanatı,
sanatçıyı ve yaratıcılığı etkilemektedir. Hepimiz aynı tinsel değerleri taşıyan bireyler olarak

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

her ikisinin de amacı yaşam kalitesini ve insani değerleri yükseltmek olan bilim ve sanat iş
birliğini hiçbir zaman koparmamalıyız. Her ikisinin de sadece dilleri ayrı, amaçları aynıdır.
Sanat eğitiminin amacı daha çok “iyi sanat eseri” yaratılması değil, daha iyi insanlar ve daha
iyi toplumlar yaratılmasıdır. İnsanlar güzel ve iyi ideali yönünde eğitildiği sürece algılamaları,
düşünmeleri ve ifadelendirme biçimleri de o anlamda değer kazanır.

KAYNAKÇA / REFERENCES

CASSIRER, Ernst. (1997). İnsan Üstüne Bir Deneme. (Çev. Necla Arat) İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları.

ECO, Umberto. (1999). Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik. (Çev. Kemal Atakay)
İstanbul: Can Yayınları.

ERSOY, Ayla. (2002). Sanat Kavramlarına Giriş. İstanbul: Yorum Sanat Yayıncılık.

FREUD, Sigmund. (1996). Totem ve Tabu. (Çev. K. Sahir Sel) İstanbul: Sosyal Yayınlar.

FREUD, Sigmund. (2001). Sanat ve Sanatçılar Üzerine. 3. Baskı. (Çev. Kamuran Şipal)
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

FISCHER, Ernst (2003). Sanatın Gerekliliği. (Çev. Cevat Çapan) İstanbul: Payel Yayınevi.

HALIÇINARLI, Emine. (1998). Özel Öğretim Yöntemleri İçinde Sanat Eğitiminin
Problematiği.
Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Bilimleri Ana
Bilim Dalı. Yayımlanmamış Doktora Tezi.

KARAYAĞMURLAR, Bedri. (1990). Sanatta Yaratıcılık ve Eğitim. Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim-İş Eğitimi Ana Bilim Dalı. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi.

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 19, Ocak - Şubat - Mart - 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat- KIRGIZİSTAN


http://www.akademikbakis.org

KIRIŞOGLU, Olcay Tekin. (2005). Sanatta Eğitim Görmek Öğrenmek Yaratmak. Ankara:
Pegem A Yayıncılık.

MAY, Rollo. (1998). Yaratma Cesareti. (Çev. Alper Oysal) İstanbul: Metis Yayınları.

SABAN, Ahmet. (2004). Öğrenme Öğretme Süreci. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.

SAN, İnci. (2003). Sanat ve Eğitim. Ankara: Ütopya Yayınevi.

SANAT TARİHİ ANSİKLOPEDİSİ, Cilt 1, 1983. Görsel Yayınlar.

SHINER, Larry. (2004). Sanatın İcadı Bir Kültür Tarihi. (Çev. İsmail Türkmen) İstanbul:
Ayrıntı Yayınları.

TANSUG, Sezer. (1988). Sanatın Görsel Dili. İstanbul: Remzi Kitabevi.

THOMSON, George. (1987). İnsanın Özü. 3. Basım. (Çev. Celal Üster) İstanbul: Pay el
Yayınevi.

ÜSTÜNDAG, Tülay. (2003). Yaratıcılığa Yolculuk. Ankara: Pegem A Yayıncılık.

WORRINGER, Wilhelm. (1985). Soyutlama ve Özdeşleyim. (Çev. İsmail Tunalı) İstanbul:
Remzi Kitabevi.

15